11 Ekim 2015 Pazar

İNSANLARA TAPINMA DİNİNİN, "DESİNLER" VE "DEMESİNLER" KURALLARI


İnsanlara tapınma dininin temel kuralları, "desinler" ve "demesinler" mantıkları üzerine kuruludur. Bu kuralların kökeninde de, insanların rızasını gözetme, karşı tarafın kendisinden istediği gibi bir hayat ve kişilik yaşamaya zorunlu hissetme yanılgısı vardır. Diğer bir deyişle bu yanlış mantığı hayatına geçiren bir insan artık kendi hür vicdanını ve aklını kullanamaz. Çünkü insanların övgüsü, ilgisi, sevgisi, yakınlık ve dostluğu için sürekli olarak kalıp değiştirmek zorunda kalır. "İnsanlar benim için şöyle desin", "kimse benim hakkımda şöyle düşünmesin" gibi düşünceler aklını kullanmasını engeller ve çevresindeki her insanı tek tek razı etmeye çalışmak gibi başarılması imkansız bir çaba içine girmesine neden olur. Kendi vicdanına başvurduğunda çok doğru olduğunu gördüğü, hatta doğruluğundan en ufak bir şüphe duymadığı konularda dahi, doğru olan yerine toplumun talebine göre yaşamak zorunda kalır. Oysa Kuran'da Allah'ın hoşnutluğu üzerine kurulmayan bir yaşamın, sahibini cehenneme sürükleyeceği şöyle bildirilmektedir: 

Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez." (Tevbe Suresi, 109)

Ayette bildirilen apaçık gerçeğe rağmen bugün din ahlakından uzak toplumlarda Allah'ın rızasını kazanmanın önemi neredeyse tümüyle unutulmuştur. İnsanların büyük kısmı kendilerini Allah yerine insanlara karşı sorumlu ve bağımlı hale getirmişlerdir. Bunun kökeninde yatan sebeplerden biri ise, insanların sonu gelmeyen övünme ve gösteriş arzusudur. 

Bazı İnsanların Övünme ve Gösteriş Yapma Tutkusu

İnsanın nefsi övgü almak ve diğer insanlara gösteriş yapmak ister. Allah'ın yarattığı bir kul olduğunun ve O'nun verdikleri ile hayatta kaldığının bilincinde olmayan insanlar, başkalarından gelecek övgü dolu yorumları, elindekilerle karşılarındakilere gösteriş yapıp nefsani bir üstünlük elde etmeyi fazlasıyla önemserler. Cahilce, bunlara kendi güçleriyle sahip olduklarını ve diledikleri kadar ellerinde tutabileceklerine inanırlar. (Allah’ı tenzih ederiz) Kuran'da bu hatalı ruh hali ile ilgili olarak bağ sahibi bir kimse örnek verilmektedir:

(İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: "Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm. Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi. Kıyamet-saati'nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım." (Kehf Suresi, 34-36)

Ayetlerde de bildirildiği gibi bu kişi elindeki bağın gerçek sahibinin kendisi olduğunu düşünerek kendince gösteriş yapmaktadır. Bu toprakların sonsuza kadar kendi elinde kalacağını zannetmektedir. Oysa bu durumun hükmünü verecek olan Allah'tır. Allah o bağın ve o kişinin kaderinde ne belirlemişse o olacaktır. Allah'tan başka hiçbir varlığın, olacak olanları değiştirmesi mümkün değildir. Fakat imansız bağ sahibi kişi bu gerçekten gafil olduğundan, cahiliye telkinleriyle düşünmekte ve elindekilerle övünmektedir. Kader gerçeğini hiç düşünmeden gerek bağıyla gerekse kendi geleceği ile ilgili ileriye dönük tahminlerde bulunmaktadır. Bunları yaparken de amacı muhtemelen insanları zenginliğiyle cezbetmek ve onların övgülerini toplamak olabilir. Tüm bunları, Allah'ın rızasını kazanmaktan daha üstün tutması dolayısıyla, Allah bu kişinin bağını büyük bir afetle yerle bir etmiş, kendisine övüneceği, gösteriş yapacağı bir mülk bırakmamıştır. Bağ sahibi başına gelen olaylar sonucunda içinde bulunduğu gaflet uykusundan uyanmış ve suçunun Allah'tan başka ilahlar edinmek olduğunu anlamıştır. Kuran'da bu durum şöyle anlatılmaktadır.

(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım." (Kehf Suresi, 42)

Kuran'da bildirilen bu örnekten de anlaşıldığı gibi övgü ve gösterişe dayalı bir hayat, iman etmemiş bir insan için nefsani bir tutkudur. Bu insanlar dünyanın varoluş amacının, insanların birbirleri arasında övünmeleri, gösteriş yapmaları, malca zenginleşmeleri gibi değerler olduğunu zannettiklerinden bunları elde ettiklerinde karda olduklarını zannederler. Allah başka ayetlerinde bu çarpık mantığı taşıyan insanları şöyle haber vermektedir:

(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.' "Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü." (Tekasür Suresi, 1-2)

Oysa gerçekler çoğunluk olmayı bir meziyet olarak gören bu insanların zannettikleri gibi değildir. Allah dünyayı insanların birbirlerine karşı nefsani konularda üstünlük kazanmaları için değil, Kendisi’ne kullukta hangisinin iyi işler yapacağını denemek için yaratmıştır. Mülk Suresi'nde şöyle buyrulur:

O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı... (Mülk Suresi, 2)

Bu nedenle asıl zevk alınacak, mutlu olunup neşelenilecek olaylar, Allah'ın beğenisini kazanmak amacıyla yapılan işlerdir. Çünkü insan esas olarak imanın getirdiği neşeyle tatmin olabilir. Diğeri çok kısa süren ve ahirette insanı zarara sokacak geçici bir tatmin hissidir. 

Fakat bazı insanlar, hak din ahlakını yaşamak yerine, Allah'tan başka varlıkları ilahlaştıran (Allah'ı tenzih ederiz) insanlara tapınma dini içinde yaşamayı tercih ederler. Bu nedenle yaptıkları tüm işler bu yanlış temeller üzerine oturtulur. İnsanlar artık hayatın her anında başka kişilere gösteriş yapmak, kendilerine verilenlerle onlara karşı nispet yapmak gibi davranışlarda bulunurlar. Oysa gösteriş yapmak maddi ve manevi olarak insanı büyük bir külfet altına sokar. Bedenini ve zihnini yorar. Bunun yanında insanı fıtratından saptırarak, sert, katı, hırslı, kinli, samimiyetsiz ve sahtekar bir ruh haline yöneltir. Hatta bu durum öyle bir hale gelir ki, insan samimiyetle, ihlasla yerine getirmesi gereken ibadetlerini bile, başkaları onun hakkında itikatli, inançlı Müslüman desinler diye yapmaya başlayabilir. Kuran'da Allah, bu batıl dini yaşayan insanların namazlarını başka insanlara gösteriş olsun diye kıldıklarını şöyle haber vermiştir:

İşte (şu) namaz kılanların vay haline, ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösteriş yapmaktadırlar, (Maun Suresi, 4-6)

Bu insanlar aynı 5 vakit namaz gibi, Kuran'da bildirilen ve "ihtiyaç içinde olanlara kendi ihtiyaçlarından arta kalanı verme"  yani infak ibadetini de gösteriş, övünme gibi Allah'ın rızası dışındaki amaçlar için kullanırlar. Kuran'da malını gösteriş için infak edenlerin durumu şöyle tasvir edilir:

Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez." (Bakara Suresi, 264)

Ayetlerde belirtildiği gibi, insanın Allah inancına diğer insanların rızasını katması, o kişinin ihlasını zedeler. Kişiyi Allah'a karşı samimiyetsiz bir insan yapar. İnsanların kendisi için ne diyeceğine önem vererek, inancını gösteriş, övünme gibi nefsani duygularla kirletmesi onun kalbini katılaştırır. Dünyadaki çıkarları, menfaatleri için yaşayan bir insan haline gelmesine neden olur. Kişiyi Allah korkusunu yitirmiş, O'nun vereceği azaptan gafil bir insana dönüştürür. Bunun ardından da Allah rızası için göstermesi gereken birçok güzel ahlak özelliğini, bir ticaret konusu gibi, kendisine dünyevi çıkarlar sağlaması ve birtakım fırsatları önünü çıkarması için kullanmaya başlar. İnsanlara tapınma dininde her insan bu kurallara ayarlı bir hayat sürer. İlerleyen satırlarda bu bozuk mantıklar günlük hayattan örnekleriyle anlatılacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder